Öküzün A’sı Kitap Kritiği

Öküzün A’sı
Barry Sanders
Ayrıntı Yayınları, 5. Baskı, 2017
Çeviri: Şehnaz Tahir

Hiçbir şey diyen bir cümlenin, ortasına terk edilmiş bir kelimeliyim. [1]” Bu cümle kanımca Barry Sanders’in Öküzün A’sı kitabının temel düşüncesi olan sözellik ve okuryazarlık ilişkisini açıklayan bir örnek olarak gösterilebilir. Çünkü ifade edilen cümlenin, cümleyi yazan kişinin aktarmak istediği duyguyu aktarabilmesi için okuyanın ya da dinleyenin hem okuryazarlığa sahip olması hem de terk edilme ile ilgili duyguyu tecrübe etmiş olması gerekmektedir. Terk edilmenin ne demek olduğunu sadece kavram olarak bilmek -yani sadece okuryazar olmak- kişiye terk edilmeyle ilgili birtakım düşünceleri aktarabilir belki ancak asla bu duyguyu tecrübe etmiş bir kişide bırakacağı etkiyi uyandıramaz.

Benlik kavramı ve kültürün aktarılmasında öykünün rolüyle başlayan Öküzün A’sı, okuryazarlığın düşünme ve yaşam biçimine olan etkilerini sözellik olarak açıkladığı kavramla ele almış ve okuryazar olmayanların düşünsel deneyimlerini içeren bir takım çalışma sonuçlarıyla karşılaştırarak soyut ve somut düşünce biçimlerinin oluşumlarına ilişkin çıkarımlar yapmıştır. Bu çıkarımları çarpıcı istatistiksel verilerle destekleyerek günümüzdeki iletişim araçlarının ve özellikle televizyonun (kitabın yazıldığı dönemdeki en gelişmiş görsel iletişim aracının televizyon olması nedeniyle olsa gerek) sözellik-okuryazarlık ilişkisine olan olumsuz etkilerinden bahsetmiştir.

Aslına bakılırsa bu çıkarımlar, Jean M. Twenge’nin i-Nesli kitabında bahsettiği günümüz gençlerinin analitik düşünme yetilerinin sınırlı olmasının nedenlerini de desteklediği söylenebilir. Doğduğu andan itibaren televizyon, internet gibi iletişim araçlarının sunduğu pek çok iyi/kötü mesaja maruz kalan günümüz gençleri, bu mesajlar nedeniyle ahlaksızlığın meşrulaştığı bir toplumun oluşmasına etki etmişlerdir.

Yazının ve alfabenin ortaya çıkışı ile ilgili tarihi bilgiler sunan Öküzün A’sı kitabında Sanders, bizim kültürümüzde Tarzan’a benzetebileceğimiz Kasper Hauser’in öyküsü üzerinden post-cahillik kavramını ve etkilerini irdeler. Ancak burada aslına bakılırsa ironik bir durum da ortaya çıkmaktadır. Çünkü okuryazarlığın, insanı nesne olmaktan uzaklaştırıp kendisi olmaya zorladığı bir dil dünyası; kişinin sınırlandırma yapma, kategorize etme, iyi-kötü şeklinde ayırma gibi sonuçları da beraberinde getirmiştir. Dünyayı kontrol eden bilincin okuryazarlık olduğunu ifade eden Sanders, ortaokuldan terk bir çocuğun her şeye karşın koşullarla mücadele edebileceğini savunurken aynı zamanda bu çocuğun içine düştüğü çukurdan kolay çıkamayacağını da ifade eder. Peki “deniz sadece su mudur, yoksa manzara mı?” Bir taraftan okuryazarlık insanlara karşılaştıkları her şeyle ilgili nasıl davranması gerektiğini sunarken diğer taraftan standartlaştırılmış bir yaşam biçimini ve tekdüze davranış kalıplarını da beraberinde getirmez mi? Tanımladığımız bir kavram onu açıklamakla birlikte o kavrama açıklandığı kadar sınırlar çizmiyor mu? Tanımlamak da aslında hapsetmek değil midir? İşte bu soruların cevabına giden yol, ancak okuryazarlık kavramının ne olduğunun tam olarak anlaşılmasıyla çözüm bulabilir. Belki de gerçek bir okuryazarın sağlam sözel köklere sahip olması gerekliliği bu soruların cevaplarını içinde barındırmaktadır.

Sonuç olarak bireylerin yaşamla arasındaki anlamsal süreçlerin nasıl geliştiğini ve bu sürecin; yazı, teknoloji, eğitim, anne-bebek ilişkisi ve bu ilişkinin günümüzde ki kısırlığı, çeteleşme, silahlar ve hatta biberonlara kadar pek çok noktada değerlendirildiği Öküzün A’sı kitabında anlatılanlar; mitolojiden, teolojiye, tıptan edebiyata kadar pek çok çarpıcı örnekle ele alınmış ve yirmi beş yıl önce ortaya konan olumsuz tespitlere çözüm olarak “çocukların okuma yazma yaşının ertelenerek öncelikle çocuğun dinlemeyi ve tekrar etmeyi öğrenmesi, bilgisayar ve televizyonun oluşturduğu teknolojik kuşatmışlığa karşı çocuğun yaratıcı düş gücünün geliştirilmesi, gençleri teknoloji ve çeteler içinde maruz kaldıkları dilsel aralıklardan kurtarıp sözelliğe geri dönmesi gerektiği” gibi fikirler sunmuştur.

Kitabın tarafımda bıraktığı intiba, özellikle bir ebeveyn olarak günümüzde de önemli bir konu olarak dile getirebileceğim ve yıllar önce Ivan Illich tarafından bahsedilen ‘Okulsuz Toplum’ görüşünün tekrar tartışılması gerektiği düşüncesi olmuştur.

Emin KAYA
Ağustos, 2019


[1] Feridun Düzağaç, Orijinal Alt Yazılı Albümü, Nadas Şarkısı, 2003.